"Kafkaslar'da Üç Firari 'Gülsenemliler'
1960 yılında Kars'ın Çamçavuş köyünde doğan Gürsel Şamiloğlu’nun 2019 yılında yayınlanan ilk kitabı "Bir Gün Döneriz Elbet" kitabının ardından yayınlanan bu kitabı, 1820-1920 yılları arasında Kafkaslarda yaşanan zorunlu göçleri ve kıyımları günümüz insanına anlatıyor.
Yazar Gürsel Şamiloğlu’nun ilk kitabının ardından ikinci kitabı “ Kafkaslar'da Üç Firari ‘Gülsenemliler’ adlı yeni kitabını da hayranlıkla okuduğuna vurgu yapan okur Devrim Kara,
‘Çelik aldığı suyu unutmaz!’ diyerek, her insanın genlerinin şekillendiği coğrafyanın özelliklerinden etkilendiğine dikkat çekti.
Gürsel Şamiloğlu’nun 1975'te taşındıkları İstanbul'un Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesinden mezun olduğunu ve 12 Eylül'den sonra tutuklanarak 10 yıl kadar İstanbul'un farklı cezaevlerinde yattığını hatırlatan Devrim Kara, kitap ile ilgili olarak ‘önsöz’ niteliğinde değerlendirmede bulundu.
Böyle bir dönemde kitap okuyan insan değerli olduğuna da vurgu yapan okur Devrim Kara, Karslı yazar Gürsel Şamiloğlu’nun “Kafkaslar'da Üç Firari ‘Gülsenemliler’ adlı yeni kitabını şu ifadeler ile okurların dikkatine sundu:
"Kafkaslarda Üç Firari Gülsenemliler’ yazarın ikinci kitabıdır. İlk kitabı ‘Bir Gün Döneriz Elbet’ 2019'da yayınlandı. 2021 yılında Kalkedon Yayınevi etiketiyle çıkan belgesel roman 448 sayfadır. Şamiloğlu bu çalışmasında özelde ailesinin 1820-1920 yılları arasında geçen; göçler, savaşlar, zindanlarla süslü bir asırlık öyküsünü anlatmaktadır. Ana mekanlar Güney Kafkasya ve Anadolu'dur. Romanda sık sık bahsi geçen "Fuzuli" kasabası son savaşta Azerbaycan tarafından işgal edilmiştir.
Eserin girişinde büyük yazar Cengiz Aytmatov'un tarih bilincine ve atalara vurgu yapan şık bir sözü vardır. Kanımca yazarın bu sözü alıntı yapmasının nedeni, esere konu olan öyküleri yazara anlatan insanın, yazarın babası Farettin Şamiloğlu olmasıdır. Romanın ana karakterleri: Gülsenem kadın, Kızyeter, Fahrettin, Hacı Mustafa, Şehzade, Gülümağa, İbrahim Halil, Şamil, Mustafa Suphi, Mihrali Bey, Hagop Mintzuri'dir.
Çelik aldığı suyu unutmaz. Her insan genlerinin şekillendiği coğrafyanın özelliklerinden etkilenir. Kafkas insanı Kafkas ilkimi gibi sert olsa da yüreği naiftir. Bölge halkı özgürlüğüne düşkün asi yapısıyla dikkat çeker. Kafkasya 23 etnik kimliğin yaşadığı bir coğrafyadır. Büyük devletler azınlık halkları her dönem birbirlerine yada halklara karşı savaştırmıştır. Eserimiz bu bölgede 150 sene süren bağımsızlık savaşlarını, Kafkas dağlarında efsaneleşen Şeyh Şamil'i, 93 Harbini, Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşını, 91 Osmanlı askerinin Enver Paşa isimli Cep Hitler'i tarafından General Kış'a boğdurulmasını, göçleri, sürgünleri, kırımları anlatır. Ayrıca eserde karısı, üç çocuğu ve babası katledilen Ermeni Hagop'un acısı, bebeğini ve karısını kaybeden Çerkez Abrek'in dramı yada Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesi de işlenmiştir.
Eser tarihe, iktidar odaklarının penceresinden değil hakların penceresinden bakan yapısı, zengin ve sade anlatımı ile dikkat çekmektedir. Eserin zengin ve sade tarzını Muzo’nun Dersim Romanının tokluğuna benzettim. Gürsel Şamiloğlu eserlerindeki mizah Muzo kadar kuvvetli değil. Keşke olsaydı. Yazar ciddi bir yazar, ama ben ciddi bir okur değilim. Mizahı seviyorum. Yazıyı yazmadan önce yazarla konuştum. Mütevazi ve dolu bir ağabey.
Eserde yöresel dilin, deyimlerin, jargonun kullanılması yada günlük hayattan anektodlarla süslenmesi oldukça hoş olmuş. Romanda bahsi geçen kadınlar Ortadoğu kadınlarına benzememektedir. Zira bölge kadınının sofradaki yeri öküzden sonra gelmemektedir. Mesela romana ismini veren soyad ailenin en büyük annesinin (Gülsenemliler) ismidir.
Çalışmanın Çerkez Soykırımına özel olarak dikkat çekmesi önemlidir. Erkekleri savaşçılıkları kadınları güzellikleriyle ünlü olan Çerkezlerin bir milyondan fazlası sürülmüş on binlercesi denizlerde boğulmuştur. Bazı Çerkezler hala bu yüzden balık yemez.
Yazar eserinde ajitatif ve didaktik bir dilden uzak durmuştur. Soykırımları rakamlarla yada katliamlarla değil sıradan insan öyküleriyle anlatmayı tercih etmiştir. Bu titiz tavrı üç kuşağından kesitler anlattığı ailesi için de geçerlidir. Bu tavırda sosyalist bilincin etkisi büyüktür.
Yazarın sağ ve sol önyargıları bir kenara bırakıp dönemin en güçlü ordularından biri olan Çarlık Ordusunun 260.000 askerinin fink attığı dağlarda komutanlık yapan Şeyh Şamil'den övgüyle bahsetmesi hoşuma gitti. Malum Şamil'in askerleri arasında erkek kılığında savaşan kadınlar da vardı.
Sigaraya her gün 75 lira verilen, ama ayda bir 300 lira verilip kitap alınmayan garip bir devirden geçiyoruz. Böyle bir dönemde kitap okuyan insan değerlidir. Okuyanı, tartışanı, yorumlayanı, anlayanı, sorgulayanı bol olsun.”